Daracık bir kaldırım…Arada, belediyenin onarmayı unuttuğu parke taşlar yerini toza toprağa bırakmış. Aksak yürüyoruz, ine çıka.. Önümde bir çift küçük ayaklar, arada bir tökezliyor. İnce, titrek bir ses çıkarıyor”ayy”..!
Küçük elinden, kısa boylu, omuzları çökmüş bir kadın tutmuş, belli ki annesi.
Bir iki adım ara ile sürekli, sitemkar bir ses tonuyla sorular soruyor. Anlamakta güçlük çektiğim boğuk bir ses cevaplıyor.
Belki yanlarından gelip geçebilirdim ama o minik ayakları arkadan seyretmek o kadar hoşuma gitmişti ki.. Ya o arada ürkekçe sesini yükselterek çıkardığı ses..!
Başında 3-4 adet renkli toka, düzgünce taranmış cılız saçlar.Bir süre sonra yanında yürüyen annesinin ayakları dikkatimi çekti. Sürüklüyor..Ayakları onu taşımıyor artık. O, ayaklarını sürüklüyor… Bezgin, güçsüz…
Yaklaşık 10 dakika kadar sıralı yürüdük kaldırımda. Birden bire annesine hışımla döndü ve sordu:
“Anneeee iğne acıtır..!” Ses yok.. Bir kaç dakika sonra boğuk sesle bir cevap geldi ama yine anlayamadım.
“Hayır anne iğne acıtır..!” Belli ki annesi “acıtmaz” demişti. Gayri ihtiyari arkadan saçına hafifçe dokundum. Bana dönünce gülümsedim : “Aşı mı olacaksın?”
Başını öne eğdi ve sustu.Annesi bana döndü, gözleri dolu dolu, ağlamaklı.
-Babası hastanede. O’na iğne yaptılar. Onu gördü. Babasına hiç kıyamaz. dedi.
Geçmiş olsun dedim. Sağolun dedi, yürümeye devam etti. Yanlarına gittim. yan yana yürümeye başladık. Adını sordum: şeyma dedi. Ne güzel adın varmış deyince, utangaç gülümsedi.
Durağa kadar yol boyunca sohbete devam ettik.
Şeyma’nın babası bir iş kazası geçirmiş. SGK sı yok. Anne çalışmıyor, daha doğrusu çalışamıyor. Çünkü evde yatalak felçli bir baba var. Ev kira. Şeyma tek çocuk. Zaten annesi de çok genç. 29 yaşındaymış. Hangi hastanede yatıyor, diye sordum. “Devlette” dedi. SGK sı yok demiştin diye sordum. “Acile götürmüşler, yatırmışlar” dedi.Şimdi ne olacak peki diye sorunca, bana bakan o gözleri kolay kolay unutacağımı sanmıyorum. Çaresiz; “Bilmiyorum” dedi.
Evet bilmiyor. Doğrusu ben de bilmiyordum. Şikayet et desem, SGK sız işçi çalıştırmak yasaya aykırı desem, gidip hakkını arar mıydı diye düşündüm bir an.
Nasıl oldu kaza? dedim. Ciddi bir şeyi yoktur inşallah..
“Beli kırılmış” dedi.
Düştü mü?
Evet, dedi . İnşaattan..!
(Devamını yazmayacağım… )
****
İş güvenliği hakkında her gün bir haber çıkıyor. Hatta iş güvenliği uzmanlarının çalıştırılması, denetimleri hakkında da bir çok yazı ve yasal düzenlemeler var, ama hala nasıl oluyorsa iş kazaları sürekliliğini koruyor. İnşaattan düşmek gibi, tehlike derecesi yüksek iş kollarında çalışanların, çoğunlukla ölümle ve kalıcı sakatlanma ile sonuçlanacağını bilmek için alim olmaya gerek yok.
Türkiye de büyüme hızı bilmem kaç oranında olmuş derken, bu büyüme neye ve nereye göre belirleniyor? Bırakın SGK lı olmayı, mağduriyetlerin tespiti konusunda, ihtiyaçların giderilmesi konusunda sosyal devlet anlayışının ne olduğunu da düşünmek lazım. Meydanlarda, mitinglerde ütopik veriler alkışlar bitene kadar kabul görebilir. Ya sonrası?
Sadece 2016 yılında, 286 bin çalışan iş kazası geçirmiş.2017 yılının ilk iki haftasında 98 çalışan hayatını kaybetmiş.Sadece 100 bin kişide iş kazası oranı % 8.8 Bu resmi kayıtlar. Resmi olmayan kayıtların ne kadar olduğunu bilmiyoruz. SGK sızların tamamı resmi kayıt dışı. Genel sağlık sigortası kapsamında yapılan gelir testlerinin de gerçeği yansıtmadığı, yansıtsa bile bu kriterlerin Türkiye şartlarında yaşayan bir insan için yetersiz olduğu da bir gerçek. İş kazası geçirmiş bir çalışan kadar, bakmakla yükümlü olduğu insanlar açısından da hezimet.
Soruyorum? Biz bu kadar büyüdüysek…..
Protezine haciz giden gazinin mağduriyeti, sağ kaldığı için mi? İnşaattan düşen işçinin sakat kalması, manzara seyretmeye çıktığı için mi?